23.04.2009

-SIFFİN MUSİBETİ

Biz Emirü'l-Müminin Ali'nin Sıffin Savaşı'ndaki bütün girişimlerini ve bu savaşın bütün yönlerini anlatmayacağız; burada amacımız, bu savaşa sebebiyet veren ve neden olanların ne kadar azgın ve isyancı olduklarını, Emirü'l-Mü-minin Ali'nin hak girişimlerinin önüne ne kadar engel çıkardıklarını teşrih ve muhakeme etmektir. Biz yine Gazalî ile söze başlıyoruz. Gazalî, İhyau'l-Ulûm'da diyor ki: "Muaviye, imamet ve hilâfet için kavga etmemiştir; Muaviye'nin yaptıkları içtihada dayanmaktadır; müçtehit ise isabetlidir." Ne yazık ki, sıradan bir avama bile apaçık olan bu olaylar, Gazalî gibi bir âlime gizli kalmış veya Gazalî bunu kasıtlı olarak gizlemiştir. Muaviye hilâfet ve imamet için kavga etmiyor idiyse ne istiyordu peki?? Eğer Osman'ın kanını istiyorduysa, bu hak onu ilgilendirmezdi; çünkü Os-man'ın evlât ve oğulları vardı. Babalarının hakkı için Osman'ın oğullarının, zamanın imamı ve Müslümanların halifesi olan Ali b. Ebutalib'e müracaat etmeleri gerekirdi. Mu-aviye, Amr-ı As ve diğerlerinin İslâm ümmetini aldatarak ve tahrik ederek Müslümanların halifesine karşı ayaklandırmaya, boş yere yüz binlerce Müslüman'ın kanının dökülmesine ve İslâm'da birçok bidatlerin çıkmasına sebep olmaya hakkı yoktu. Gazalî diyor ki: "Muaviye'nin bütün girişimleri içtihada dayanmaktadır." Ben diyorum ki: Resulullah bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Ey Ammar! Seni azgın bir grup öldürecektir." Bu hadisi duyan Muaviye, zavallı iki Şamlıya iki kese altın verdi, onlar Ammar'ı şehit edip başını Muaviye'ye götürdüler; Muaviye de buna sevindi! Acaba Gazalî bunu da mı içtihat sayacaktır?! Eyvahlar olsun! Ayrıca Gazalî'nin kendisi de biliyor ki, Muaviye bütün dostlarına ve valilerine mektup yazarak Emirü'l-Müminin Ali b. Ebutalib'e haşa küfretmelerini emretmiş, hatta Medine'ye gidince Resulullah'ın ravzasında minbere çıkıp Ali b. Ebutalib'e ve evlâdına sebbetmiştir. Bunu bütün tarihçiler kaydetmişlerdir; acaba bu da mı içtihattır?! Gazalî, "Sahabenin faziletini lekelemek Rafizîliktir." diyor. Acaba Ali b. Ebutalip sahabe değil miydi? O hâlde, Gazalî neden ona lânet ve sebbeden Muaviye'ye Rafizî de-miyor da, üstelik ona müçtehitlik vasfını veriyor. Biz, "Ga-zalî hükmünde hata etmiştir." diyoruz. Yine Muaviye, Sıffin savaşına gelirken halkı denemek ve halkın Kur'ân-ı Kerim'e mi, yoksa Muaviye'ye mi uyacaklarını anlamak için çok çirkin bir hileye baş vurup Çarşamba günü cuma namazı kıldı ve bir itirazla karşılaşmayınca da Şam halkına güvenerek savaşa azmetti. Böyle içtihat mı olur?! Dördüncüsü, İmam Hasan Müçteba ile savaşı bırakıp sulh edince, sulhun birinci şartı gereği kendisinden sonra o hazretin veliahtliğini kabul etmişti. Fakat fıtrî habisliğinin gereğince, İmam'ı bu veliahtlikten alıkoymak için eşi "Cu'de binti Eş'as"ın eliyle zehirleyerek Resulullah'ın ciğer paresini bin bir felaket ve yürek yakıcı dertle şehit etmiş ve bedbaht Cu'de'ye bu amelinden dolayı vaadettiği altınları vermiştir. Yine İmam'ı zehirlediği takdirde Cu'de'yi oğlu Yezid'e alacağını da vadetmiş, fakat Yezid, babası Muaviye'den daha insaflı davranarak Cu'de'yi reddetmiştir. Şimdi burada, küfür derecesinde olan bu cinayetleri işleyen bir cinayetkârı bağışlanmış ve günahsız saymak, cinayet ve ihanetlerini içtihat diye örtbas etmek insaf mıdır? Kısacası biz diyoruz ki: Eğer Hüccetü'l-İslâm Gazalî, Emirü'l-Müminin Ali b. Ebutalib'in hilâfet ve imametini kabul ediyorsa, bu durumda, Muaviye'nin o hazrete kayıtsız-şartsız biat etmesini gerekli görmesi, aksi durumda, Muaviye'nin azgın ve serkeş birisi olduğunu itiraf etmesi gerekir. Ali'nin hak hilâfetiyle Muaviye'nin isyan hareketini eşit görüp mukayese etmek Gazalî gibilere yakışmaz. Evet, konumuza dönelim. Muaviye, Amr-ı As'ın hile ve desiseleriyle Şam ve civarındaki halkı toplayarak Sıffin adındaki yerde Emirü'l-Müminin Ali'nin karşısına çıktı. Emirü'l-Müminin Ali (a.s) Cemel Savaşı'nda olduğu gibi Sıffin'de de bu dehşetli hastalığı ve yıkıcı belayı defetmek, ümmetin birliğine ve İslâm'ın yapısına sızan bu felaketi ortadan kaldırmak amacıyla her ne kadar çaba harcadıysa da Muaviye'nin zatî kötülüğünden dolayı bir faydası olmadı; sonunda yüz gün süren savaş başladı. (Bendeniz, bu faciayla ilgili "Yüz Gün" adlı önemli bir kitap yazdım, fakat basmaya muvaffak olamadım.) Bu savaşta meşhur "Veysel Karanî" ve "Ammar Yasir" gibi kişiler şehit oldukları gibi, Ali'nin (a.s) diğer birçok özel ashabı ve taraftarları da birer birer şehid oldular. Yine Hz. Ali'nin (a.s) meşhur taraftarı ve ordusunun kumandanı olan "Malik b. Eşter" ve "Muhammed b. Ebu Bekir'in şahadetleri de bu savaşın üzücü ve kötü sonuçlarındandır. Buna rağmen, Muaviye tamamıyla mağlup olduğu hâlde Amr b. As'ın yaptığı desise ve hile sayesinde kendini toparladı ve bu konuda iki hakemin hükmüne müracaat edildi. Fakat Emirü'l-Müminin Ali (a.s) bu hükme rıza göstermek zorunda bırakıldı. Çünkü Emirü'l-Müminin Ali (a.s) iki hakemin vereceği hükmü biliyordu. Fakat bir taraftan Amr b. As'ın hilesi, diğer taraftan da orduda baş gösteren tereddüt ve cemaatta ortaya çıkan görüş farklılıkları Emirü'l-Müminin Ali'yi daha zor bir durumda bırakmıştı; düşmanın saldırısından ziyade dostun gevşeklik ve uyuşukluğu önem taşımaktaydı. Evet, hakemeynin hükmünden aksi sonuç alındı ve Emirü'l-Müminin Ali (a.s) tekrar savaş ve saldırıya hazırlanırken kendi taraftarlarından bir grup hak ve hakikate sırt dönerek hak yoldan çıktı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder