23.04.2009

Mut’a Nikahı ve Helal Oluşunun Delili

Nikâh, karı-koca arasındaki evlilik bağı demektir. Ne var ki bu bağ, bazen daimî şekilde inşa edilip, nikâh akdi sırasında onun için bir sınır belirlenmez; bazen de geçici şekilde inşa edilip, nikâh akdi sırasında onun için bir sure belirlenir ve her ikisi de şer’î evlilik olarak yapılır.Aralarındaki ayırıcı fark, birinin daimî diğerinin geçici olmasıdır, başka bir şey değildir. Aşağıda sayacağımız hususların mut’a nikâhında şart ve geçerli oluşu, bunu açıkça ortaya koymaktadır:
1- Evlenecek olan kadın ile erkeğin evlenmelerinde akrabalık, hısımlık veya başka bir nedenden kaynaklanan şer’î bir sakınca bulunmamalıdır.Aksi takdirde nikâhları batıldır.

2- Iki tarafın da razı olduğu mihir, nikâh akdinde zikredilmelidir.

3- Evliliğin müddeti belli olmalıdır.

4- Şer’î akit yapılmalıdır.

5- Onlardan doğan çocuk, onların meşru çocuğudur. Daimî evlilikte doğan çocuklar için nüfus kâğıdı alındığı gibi, mut’a nikâhı sonucu doğan çocuklar için de nüfus kâğıdı alınmalıdır. Bu konuda daimî evlilik ile geçici evlilik arasında hiçbir fark yoktur.

6- Çocukların nafakası babaya aittir ve çocuklar anne ve babalarından miras alırlar.

7- Geçici evlilik müddeti sona erince, eğer kadın menopoza girmiş değilse (âdetten kesilmemişse), iddet beklemelidir. İddet süresi sırasında hamile olduğu anlaşılırsa, doğum yapıncaya kadar her türlü evlilikten sakınmalıdır.

Bunların dışında daimî evliliğin diğer hükümleri de mut’a nikâhında aynen geçerlidir. Sadece, mut’a nikâhı toplumsal bir zaruretten dolayı teşri edildiği için, bu evlilik türünde kadının nafakası erkeğin üzerine farz değildir. Bir de, eğer nikâh akdi okunurken miras alma şartını koşmazsa, kocasından miras alamaz. Şüphesiz, bu iki fark da, nikâhın mahiyetini değiştirecek derecede önem arz etmemektedir.

Hepimizin de inandığı gibi Islâm dini, Insanların bü-tün ihtiyaçlarını temin eden son ve ebedî ilâhî dindir. Günümüzde eğitimini sürdürmek amacıyla uzun yıllar yabancı bir ülkede veya şehirde yaşamak zorunda olan ve sınırlı imkânları sebebiyle de daimî evlilik yapamayan bir genç, önünde üç yol görür ve bunlardan birini seçmek zorunda kalır:

1- Bekâr kalmak.

2- Fesat ve fuhuş bataklığına düşmek.

3- Zikredilen çerçevede evlenilmesi şer’an caiz olan bir kadınla belli bir süreliğine evlenmek.

Birinci şıkkı seçenlerin genellikle yenilgiye uğradıklarını hemen hatırlatmalıyız.Çünkü her türlü cinsel ilişkiyi terk edip sabretmeyi başarabilen insanların sayısı parmakla sayılacak kadar azdır.

İkinci yolu seçen kimselerin akıbeti ise, bozulma ve sefalettir. Yaptıkları iş de, İslâm’a göre haram bir fiildir.

Dolayısıyla geriye sadece, İslâm’ın insanlığa önerdiği ve Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve alih) zamanında da uygulanıp, daha sonraları bazıları tarafından yasaklanan üçüncü yol kalmak-tadır.

Burada mut’a nikâhından korkanlar ve onun meşru olmadığını sananların üzerinde iyice düşünmelerini istediğimiz bir husus var. 0 da şudur: Bütün İslâm fakihleri, mahiyet bakımından mut’a nikâhıyla hiçbir farkı olma-yan bir şeyi daimî nikâhta kabul etmişlerdir. Şöyle ki: İslâm fakihlerine göre, daimî nikâh ile evlenen eşlerin bir yıl, daha az veya daha çok bir sure sonra boşanmaları, nikâhın sıhhatine bir zarar vermez.

Şüphesiz böyle bir evlilik, görünürde daimî, gerçekte ise geçicidir. Bu tür daimî nikâhın mut’a nikâhından farkı, mut’anın hem görünürde, hem de gerçekte sınırlı ve geçici olması, bu evliliğin ise görünürde daimî ve kalıcı, gerçekte ise sınırlı ve geçici oluşudur.

Bütün İslâm fakihlerinin kabul ettiği bu tür daimî evliliği caiz görenler, nasıl olur da mut’a nikâhının şer’î ve caiz olduğu hususunda korkuya kapılmakta ve endişeye düşmektedirler?!

Buraya kadar verilen bilgiler ışığında mut’a nikâhının mahiyetiyle tanışmış olduk. Şimdi ise mut’a nikâhının helâl oluşunun ve onanmasının delilleriyle aşina olmaya çalışacağız. Burada konu iki aşamada ele alınacaktır:

1- Mut’a nikâhının Islâm’ın ilk yıllarında meşru oluşu.

2- Bu şer’î hükmün Allah Resulü zamanında neshedilmediği.

Mut’a nikâhının meşru oluşunun açık delili, şu ayettir:

“Kadınlardan faydalandığınıza mukabil, kararlaştırılmış olan ücretlerini verin.”(1)

Bu ayette yer alan kelimeler, geçici evlilik hakkında nazil olduğunun apaçık bir kanıtıdır. Zira:
1- Ayette “istimta’” (faydalanmak) lafzı kullanılmıştır. Bu kelimeden ilk akla gelen, geçici nikâhtır. Eğer daimî nikâh kastedilmiş olsaydı, bir karine ile birlikte kullanılması gerekirdi.

2- Ayette “ucurehûnne” (ücretlerini) ifadesi kullanılmıştır. Bu da, ayette Mut’a nikâhından söz edildiğini göstermektedir. Çünkü daimî nikâhta “mihr” ve “sadak” kelimeleri kullanılır.

3- Şiî ve Sünnî müfessirler, söz konusu ayetin mut’a nikâhı hakkında nazil olduğunu beyan etmişlerdir.

Celâluddin Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr adlı tefsirinde, İbn-i Cerir ve Süddî’den, söz konusu ayetin mut’a hakkında nazil olduğunu nakleder.(2)

Keza Ebu Cafer Muhammed b. Cerir-i Taberî kendi tefsirinde Süddî, Mücahid ve Ibn-i Abbas’tan bu ayetin geçici nikâh hakkında nazil olduğunu nakleder.(3)

4- Sahihler, Müsnedler ve hadis külliyatları sahipleri de, bu gerçeği hakikati kabul etmişlerdir. Örneğin, Muslim b. Haccac kendi Sahih’inde, Cabir b. Abdillah ve Se-leme b. Ekva’dan şöyle dediklerini rivayet eder:

“Allah Resulü’nün (sallallahu aleyhi ve alih) münadisi, dışarı çıkarak şöyle seslendi: Allah Resulü, kadınlardan faydalanmanıza yani onlarla mut’a yapmanıza izin vermiştir.” .(4)

Bu konuda Sihahlerde ve Müsnedlerde bu yazımıza sığmayacak kadar çok hadis vardır. Buna gore, Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve alih) zamanında mut’a nikâhımn meşru oluşu, İslâm âlimleri ve mufessirlerinin kabul ettiği bir husustur. .(5)

Şimdi bakalım, mut’a ayetinin içeriği neshedilmiş midir? Çünkü mut’a nikâhının Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve alih) zamanında meşru oluşu hususunda şüphe eden birini bulmak, oldukça zordur. Dolayısıyla asıl araştırılması gereken konu, bu hükmün neshedilip edilmediği konusudur.

Rivayetlere ve İslâm tarihine bakılacak olursa, ikinci halifenin hilâfeti dönemine kadar Müslümanlar arasında yaygın bir şekilde bu ilâhî hükme göre amel ediliyordu. Fakat ikinci halife bazı maslahatlardan dolayı bunu yasakladı.

Muslim b. Haccac, kendi Sahih’inde naklettiği üzere İbn-i Abbas ile İbn-i Zübeyr, kadınlarla mut’a yapmak ve temettu’ haccında umre ihramından çıkıp hac ihramına girmeden önce kadınlardan faydalanmak konusunda ihtilâfa düştüler. Cabir b. Abdullah şöyle diyor:

“Biz, Peygamber (sallallahu aleyhi ve alih) ile birlikte her ikisini de yapıyorduk. Daha sonra Ömer, bizi bu iki işten sakındırdı ve ondan sonra artık bu iki işe geri dönmedik.” .(6)

Celâluddin Suyutî, kendi tefsirinde Abdurrezzak, Ebu Davud ve İbn-i Cerir aracılığı Me Hakem’den şöyle nakle-der:

Hakem’e, “Mut’a ayeti neshedilmiş midir?” diye sorulduğunda, “Hayır.” dedi ve ekledi: “Ali (a.s), ‘Eğer Ömer müt’ayı yasaklamasaydı, şaki (bedbaht) insandan başka hiç kimse zina et-mezdi.’ demiştir.” .(7)

Ali b. Muhammed Kuşçî de şöyle diyor:

“Ömer b. Hattap, minberin üzerinden şöyle seslendi: Ey insanlar! Üçşey Resulullan’ın (sallallahu aleyhi ve alih) zamanında vardi, ama ben onlan yasaklıyorum, haram kılıyorum ve onları yapanları cezalandırırım. Bu üç şey, kadınlarla mut’a yapmak, hacda kadınlardan faydalanmak ve [ezan ve kamette] ‘Hayye alâ hayri’l-amel’ demek.” .(8)

Hatırlatmak gerekir ki bu konudaki hadisler, burada zikredemeyeceğimiz kadar çoktur. (9)

Yine hatirlatmak gerekir ki mut’a, nikâh ve evlilik türlerinden biridir. Çünkü nikâh ve evlilik daimî ve geçici diye ikiye ayrılır. Bu bakımdan, geçici nikâhla evlenilen kadın, insanın eşi ve zevcesidir. Tabiatiyla bu evlilik de, Kur’an’daki evlilik ile ilgili ayetlerin kapsamındadır.

Eğer Kur’ân, “Onlar, eşleri ve cariyeleri dışında, mahrem yerlerini herkesten korurlar.” (10) diye buyuruyorsa, zikredilen şartlar çerçevesinde geçici evlilik yapan kadın da ayette istisna edilen eşlerin kapsamı altındadır. Yani, mut’a nikâhıyla evlenilen kadın, kişinin eşi ve hanımıdır. Dolayısıyla “eşleri” ifadesi onu da kapsamaktadır.

Eğer Mü’minûn Suresi’ndeki mezkur ayet, cinsel ilişkinin cevazını kadınlardan iki gruba, yani eşler ve cariyelere münhasır kılıyorsa, geçici nikâhla nikâhlanmış olan kadın da, birinci grubun, yani eşlerin içindedir. Bu yüzden Mü’minûn Suresi’ndeki söz konusu ayetin, Nisâ Suresi’ndeki mut’a ayetini neshettiğini iddia eden kimselere şaşmak elde değil. Kaldı ki herkesin de bildiği gibi, nasih ayetin mensuh ayetten önce nazil olmuş olması gerekir. Oysa buradaki vakıa tam tersinedir. Çünkü nasih olduğu sanılan Mü’minûn Suresi Mekkî’dir, yani Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve alih) Medine’ye hicret etmeden çok önce Mekke-i Mükerreme’de nazil olmuştur; müt’a ayetini içinde barındıran Nisâ Suresi ise Medenî’dir, yani Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve alih) Medine’ye hicretinden sonra Medine-i Münevve-re’de nazil olmuştur.

Şimdi soruyoruz: Mekkî bir surede yer alan bir ayet, nasıl olur da Medenî bir surede yer alan bir ayeti neshedebilir?

Mut’a ayetinin Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve alih) zamanında neshedilmediğine tanıklık eden diğer apaçık bir delil de, mut’a hükmünün Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve alih) zamanında neshedildiğini inkâr eden sayısız hadislerdir. .(11)

Son olarak şunu da hatırlatmak gerekir ki Sekaleyn Hadisi gereğince ümmetin hidayet önderleri ve Kur’ân’ın ayrılmaz denkleri olan İmamlar(aleyhisselam)’da, mut’a nikâhının meşru olduğunu ve neshedilmediğini açık bir şekilde bildirmişlerdir. (12)

Islâm’ın her zaman beşer toplumlarının sorunlarını halledebilme gücüne sahip olma özelliği de, mezkur şartlara riayet edildiği takdirde böyle bir nikâhın meşru oluğunu teyit etmektedir. Zira bugün gençlerin fesat ve fuhuş bataklığından kurtulma yollarından biri, hiç kuşkusuz şartları çerçevesinde yapılan geçici evliliktir.

————–

1- Nisâ, 24

2- ed-Dürr’ül-Mensûr, c.2, s.140, söz konusu ayetin tefsirinde

3- Cami’ul-Beyan fi Tefsir’il-Kur’ân c.5, s.9

4- Sahih-i Muslim, c.4, s.130, Mısır basımı.

5- Örnek olarak bu kaynaklardan bazısını hatırlatalım: (1) Sahih-i Buharî, Bab-ı Temettu’. (2) Müsned-i Ahmed, c.4, s.436 ve c.3, s.356. (3) Malik, el-Muvatta,î c.2, s.30. (4) Sünen-i Beyhakî, c.7, s.306. (5) Tefsir-i Taberî, c.5, s.9. (6) İbn-i Esir, en-Nihaye c.2, s.249. (7) Tefsir-i Râzî, c.3, s.201. (8) Tarih-i İbn-i Hallikan, c.l, s.359. (9) Cessas, Ah-kâm’ul-Kur’ân, c.2,

6- Sünen-i Beyhakî, c.7, s.206 ve Sahih-i Muslim c.l, s.395

7- ed-Dürr’ül-Mensûr, c.2, s.140, mut’a ayetinin tefsiri.

8- Kuşçi, Şerh-u Tecrid, İmamet, bahsi, s.484

9- Daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki kaynaklara müracaat ediniz: (1) Müsned-i Ahmed, c.3, s.356 ve 363. (2) Cahiz, el-Beyan ve’t-Tebyin, c.2, s.223. (3) Cassas, Ahkâm’ul-Kur’ân, c.l, s.342. (4) Tefsir-i Kurtubî, c.2, s.370. (5) Sarahsi Hanefi el-Mebsut, Kitab’ul-Hac, Bab-u’l-Kur’ân. (6) İbn-i Kayyim, Zad’ul-Mead, c.l, s.444. (7) Kenz’ül-Ummal, c.8, s.293. (8) Müsned-i Ebî Davud, s.247. (9) Tarih-i Taberî, c.5, s.32. (10) Taberî, el-Müstebin. (11) Tefsir-i Razî, c.3, s. 200-202. (12) Tefsir-i Ebu Hayyan, c.3, s.218

10- Mü’minûn, 5-6

11- ed-Dürr’ül-Mensûr, c.2, s.140-141, mut’a ayetinin tefsi-ri.

12- Vesail’uş-Şia, c.14, Kitab’un-Nikâh, Mut’a baplarından birinci bab, s.436

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder