23.04.2009

-RESULULLAH’IN (AS) VE DİĞER PEYGAMBERLERİN MASUMİYETLERİ

Onlar, Allah’ın doğru yola sevk ettiği kimselerdir.(enam-90)
Peygamberler neden masum olmalıdırlar?
a- Vahyin gelişinde masum olmalıdırlar.
b- Nefis yönüyle masum olmalıdırlar
c- Günah yönünden masum olmalıdırlar
d- Vahyin tebliğinde masum olmalıdırlar

1- VAHYİN GELİŞİNDE MASUMDURLAR

Yukarıdaki ayet, bize şunu gösteriyor, en başından tüm peygamberler, Allah(c.c)’in doğru yola sevk ettiği kişilerdir. Öyle ise vahyin gelişi açısından bütün peygamberler masumdur. Çünkü vahiy kir ve pisliğe bulaşmış bir eve, bir kalbe, bir vücuda inmez. Eğer inerse onu darmadağın eder ancak masum bir kalbe inmeli ki hüküm ve hikmet yerini bulsun, tertemiz olan Allah’ın vahyi kirli ve günahkâr bir vücuda inmez. Ondan dolayıdır ki; hiçbir peygambere ister peygamberlikten önce olsun ister peygamberlikten sonra olsun asla yalancılıkla, ihanetle, güvensizlikle sadakatsizlikle itham edilmemişlerdir. Peygamberler, vahyi alırken unutur veya yanılırsa ya da vahyi eksik tebliğ ederse, ne vahyin doğruluğu kalır ve nede o peygamberin risaleti ve inanırlılığı kalır.
Masumiyeti olmayan birisi aldığı vahyi unutur veya tebliğinde eksiklik yaparsa acaba ne olur? O Şahsın aldığı vahyin durumu değeri ne olur veya güvenirliliği ne olur oysa Allah, Resulü Ekrem (as)’in masumiyeti hakkında Cuma suresinde söyle buyuruyor : “O, bir mabuttur ki, kendi cinslerinden bir peygamber göndermiştir; onlara ayetlerini okumaktadır ve onları tertemiz bir hale getirmektedir.”(Cuma 2) Bu ayet bize açıkça şunu göstermektedir.
Peygamberler tertemiz ve masumdurlar ki insanları temizlemek ve tezkiye etmek için gelmiştir. Nitekim Resulullah (as) buyurdular ki: “:Ben, baba ve anne tarafından temiz sülblerden temiz rahimlere aktarılarak mutahhar olarak dünyaya geldim.

2- NEFİS YÖNÜYLE MASUMDURLAR

Tüm peygamberler nefis yönüyle masum olmalarının en büyük delili, ahlak yönünden insanlığın en kâmil noktasında olmalarıdır. Kalem suresi 4. ayetinde: ” Ve şüphe yok ki sen pek büyük bir ahlaka sahipsin elbette.” Buyuran Allah (C.C) nefis yönüyle peygamberlerin, öyle bir masumiyet makamına ulaştıklarını ortaya koymuştur ki, peygamberlerin ve özelde Resulü Ekrem (as)’in günah işlemesi veya günah işleyebileceklerinin düşünülmesi veya inanılması şunu ortaya koyar, peygamberlerin getirdikleri tebliğin ve dinin hiçbir garantisi olamaz ve ilahi vahyin teminatı ortadan kalkar.
Çünkü dinin teminatı masum peygamberlerdir. Yine Allah peygamberler hakkında ve İslam peygamberi hakkında ‘ asla heva ve heves üzere konuşmazlar peygamberlerin her söz ve davranışları vahiydir.’ buyurmaktadır. Bu da bize gösteriyor ki; bütün elçiler Allah tarafından eğitilmekte, terbiye edilmekte Allah’tan neyi aldılarsa onu tebliğ etmektedirler. Bu ayet peygamberlerin vahyi alış yönüyle ve nefis yönüyle tam bir masumiyete ulaştırıldıkları Kuran’la sabitlenmiştir. Akli ve Kuran’i olarak diyoruz ki; peygamberlerin masumiyetleri dinimizin ve itikadımızın aslıdır. Din masumdur, onu tebliğ edenlerde masumdur yani bir peygamber bilmiyorum diyemez, anlamadım diyemez veya vahyi kendi istek ve arzusuna
Göre bildiremez, yorumlayamaz eğer bunları yaparsa keyfilik olur ve getirilen şey vahiy olmaz o şahsın sözü olur, buda masumiyetin düşmesine neden olur. Şimdi bunları Resulullah’ın hayatından örnekler vererek kanıtlarını görelim.
Yukarıda zikrettiğimiz üçüncü şık karşımıza çıkmaktadır. Resuller günah yönüyle de masumdurlar, şöyle ki; Bedir savaşının sonunda esirler hakkında esirlerin fidye karşılığında Rasulullah (as) tarafından azat edilmeleri hakkında yanlış yaptığı veya hurmaların aşılanmasında hata yaptığı konusuna gelince ehli sünnet kanalından gelen rivayetlerde Rasulullah’ın hata yaptığı, yanıldığı kuranın başkalarının düşüncelerini doğruladığı peygamberi yalanladığı Buhari de Taberi de, İbn-i İshak da açıkça yazılmış nakledilmiş şu görüşe yer verilmiştir; peygamberlerde hata yapar küçük günahlar işleyebilirler.
Öyle ise nasıl olurda yüce Allah kendi peygamberini yalanlayarak başkalarının reyini haklı çıkarır; peygamberini küçük düşürür veya hurmaların aşılanması konusunda bir ömür o toplumun içinde yaşayan biri nasıl olurda hurma yetiştirme ve aşılama konusunda bilgisiz veya tecrübesiz olacak yanılacak hata ettim diyecek bu acaba neyle açıklanabilir, saflığın dışında başka birşeyle açıklanamaz. Oysa yüce Allah Kuran’da buyuruyor ki: ”O peygamberin size verdiği şeyi alın vermediği şeyden uzak durun.” buyuruyor, bu ayet yukarıdaki rivayetleri tamamen yalanlamakta ve reddetmektedir. Bunun iftira ve zan olduğunu ortaya koymaktadır. Yine Zehebi kitabında şöyle naklediyor: “Rasulullah ‘ya Rabb ben yanıldığımda bir küfür ettiğimde, kötü bir söz söylediğimde bunu o şahıs hakkında rahmet vesilesi kil.’ Evet, ne büyük bir iftirave düşmanlık ki böyle yalan ve galiz iftiralar yapılmış, hadis tamamen Emevilerin ve Muaviye’nin uydurmasıdır. Ama ne yazık ki bugüne değin nakledilip durulmuş. Oysa Resulullah (as)Usame komutanlığında Rumlar üzerine düzenlediği seferde bütün sahabeyi orduya katılmayı Emretmiş katılmayanlara da kuran ayeti ile lanet okumuştu. Bazıları bu lanetin kendilerine olmadığını göstermek için, yukarıda ki sahte hadisi uydurmuşlardır. Bu yalan ve uydurmanın bu kadarına da pes doğrusu. Oysa ayete baktığımızda (hiçbir peygamber Allah’ın izni olmadıkça bir delil bir mucize gösteremez, derken Allah’ın emri gelince gerçek olarak hükmedilir.’ Bu ayet bütün keyfiliği ortadan kaldırmaktadır.
Yine başka bir ayette Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Biz bir peygamberi ancak Allah’ın izniyle ona itaat edilsin diye gönderdik (Nisa64) Allah, peygamberlerinin masumiyetini ve günahtan nasıl korunduklarını insanlara kur’an ayetleri ile açıklıyor.

3- GÜNAH İŞLEMEKTEN MASUMDURLAR:

Allah-u Teala şöyle emrediyor; ‘Şüphe yok ki biz seni dosdoğru bir müjdeci ve korkutucu olarak gönderdik. –(bakara 119)-Oysa rivayetlerde, Bedir savaşında yer tayini olayına gelince ashap ve ordu su kuyularının yakınına yerleştirilir,
Fakat Hubab İbn-i Munzir gelerek:”Ya Resulullah orduyu burada değil de düşmana yakın bir yerde yerleştirelim, kuyuları kapatalım.” Bunun üzerine Rasulullah (as) Hubab’ın sözünü kabul etti deniyor. Kur’an da Allah-u Teala( O ,heva ve heves üzere konuşmaz yalnız vahiy olunanı Allah’tan aldığı emirlerle hareket eder, son karar Allah’ın ve Rasulünündür.) Bu ayet yukarıdaki rivayeti reddediyor; çünkü Resulullah (as) Müslümanlarla konuşması onlara izzet verme, onlara değer verme iledir ki sahabeye değer verme ve onları yüceltmeden başka bir şey değildir, yukarıdaki ayet ve başka ayetlerde yine (O bir mabuttur ki peygamberlerini Müşrikler istemese de dini bütün dinlere üst olsun diye doğru yolla ve gerçek dinle göndermiştir. Saf-9)Ayrıca başka bir ayette ( Allah ve Resulu bir işe hükmetti mi ister erkek olsun ister kadın olsun hiçbir insanın o işi istediği gibi yapmakta muhayyer olmasına imkan yoktur.
Bu ayetler bize gösteriyor ki; Resulullah’ın Allah’ın emri dışında herhangi bir insana
uyması veya başka bir insanın telkinlerini Allah’ın emirlerinin önüne koyması, uygulaması bir kere peygamberliğe ve vahye ters düşer. Çünkü Kuran-ı Kerim diyecek ki o asla kendi isteği ve görüşleri ile hareket etmez. Sonra peygamber hem Allah’ın emrini hem de kendi görüşünü bir tarafa bırakacak sıradan insanların görüşüne uyacak veya teslimiyetçi bir anlayış sergileyecek o zaman risaletin vahiy oluşunun veya masumiyetinin haklılığı, yüceliği kalmaz. Ancak şunu söylersek doğru olur, Allah Resulü (as) Müslümanlarla sahabeleri ile konuşması onlara izzet vermesi, onlara değer vermesi iledir ki onları yüceltsin, onları bu yolla eğitsin. Oysa olay şöyledir: Müşrikler Bedir’e Müslümanlardan daha önce gelmiş su kuyularını tutmuşlardı. Oysa o gece yağmur yağmış su kuyuları ve çukurlar su ile dolmuştu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (as) suyun bir silah olarak kullanılmasını engellemiş, her iki tarafında sudan faydalanmasını sağlamıştır. Çünkü böyle bir şey yapmak ne peygambere ne de Müslümanlara yakışır.

Resulullah (as) ın önceki hayatlarında da masum olduğu Ali (as)’ın bir hutbesinde şöyle beyan edilmiştir: ”Resulullah (as) sütten kesilir kesilmez, Allah’ın meleklerinden en büyüğü Resulullah’ı eğitmekle görevlendirildi, yüce ahlakın güzelliklerini tanıtsın. Cin suresi 26-27 ayetlerinde ise; ‘Hak Teâlâ alimul gaybdır. Allah kaybı kimseye açmaz illa razı olduğu Rasul hariç, Hak Teâlâ şüphesiz o peygamberlerin arkasından bir gözetleyici olarak yürür.’

Bu ayet çok net bir şekilde peygamberlerin istisnasız risalet’ten öncede sonrada ve ana baba yönüyle de masum olduklarını ispatlamıştır. İmam Muhammed Bakır (as) bu ayetin tefsirinde buyuruyor ki: ”Allah Teâlâ kendi peygamberleri için birtakım melekler görevlendirir ki; onları kontrol etsin, haberlerini kaydetsin, oysa Rasulullah’la görevlendirilen melek ve diğer melekler onun ahlakına aşına idiler, ona âşıktılar, yine Resulullah buyuruyor ki: ” Ben cahiliye döneminde hiçbir cahiliye işine bulaşmadım. Bir gün koyun güderken arkadaşıma koyunları emanet ettim.Mekke’ye yöneldim ilk rastladığım evden çalgı sesleri geliyordu istedim dinleyeyim ama orada bana bir ağırlık çöktü uyudum uyandığımda sabah olmuştu.Bir başka yerde yine Allah beni gördüğüm şeyden korumuştur ki oda müzik dinlemekten ibaretti.”
Yine Rasulullah buyuruyor ki “bir gün Mekke de küçükken çocuklarla oynuyorduk, bizim evin yanında bir ev yapılıyordu. Oraya taş toprak dökmüşlerdi, biz çocuklarla toprağı eteğimize doldurup bir yerden başka bir yere dökme oyunu oynamak istedik, arkadaşlarla eteğimize toprak doldurduk eteğimizi yukarı kaldırırken başımın üstünde bir ses bana ‘Ya Muhammed(as) eteğini bırak diye bir ses geldi. Çünkü eteğimi kaldırdığımda bacaklarım görünecekti, ben biraz gecikince elime gayb den bir darbe yedim eteğim elimden çıktı, toprak eteğimden döküldü.” buyuruyor. Allah yine Meryem suresinde ‘Biz bazı peygamberlere çocuk yaşında onlara hükmü verdik’ Yahya ve İsa (as)’lar gibi ayrıca Resulullah (as) buyuru-yor ki ‘Âdem ruhla ceset arasında iken ben peygamberdim’ –Sahihi Buharı-, yine ayette ‘Ant olsun ki ; Allah’ın Rasulün de sizin için uyulacak en güzel bir örnek var. O, size en güzel bir numune ve Allah’tan mukafat umana ve ahiret gününde mukaafat umana ve Allah’ı çok çok anana da en güzel örnektir. Başka bir ayette ise Allahu Teâlâ Hz Musa(as) hitaben’ Ey Musa gözümün önünde yetişesin diye seni sevimli kıldım. (Taha-29). Evet Allah-u Teâlâ’nın hüküm ve hikmeti peygamberlerin masumiyetlerini bu şekilde açık ve net olarak bütün şüpheleri yerle bir ederek ispatlamaktadır. Bazılarının duhan suresinde “ seni öksüz olarak bulup da sana sığınak vermedi mi, seni dalalette bulup hidayet etmedi mi, fakır bulup zengin etmedi mi.’’ Ayetlerin mesajına takılıyorlar oysa Allah-u Teâlâ herkesi yarattığında tüm varlıklar ve insanlar hidayetten yoksundur, hidayeti Allah sonradan verir, örneğin çocuğun dünyaya geldikten sonra birçok şeyi göreceli olarak zaman içinde öğrenmesi gibi yemeği yemeyi, yürümeyi, konuşmayı sonradan öğrendiği gibi, ayrıca mal mülkü sonradan edindiği gibi.
Bir başka ayette ise müddesir suresinde “Ey örtüye bürünmüş kalk ayağa artık halkı inzar et korkut, Rabbini yücelt elbiseni temizle ve rics den kaçın” Bu suredeki ayetlerden maksat ümmettir, çünkü inen her ayetin iniş mahalli Resulullahtır. Ama bilindiği gibi her ayetin muhatabı Resulullah (as) değil ümmet veya başkaları veya olaylardır. Zümer Suresi 65. ayetinde ‘Ey Resulüm şirk koşarsan bil ki amelin boşa gider.’ Hitabı ümmettir, uyarı Resulün ümmeti uyarması, sakındırması ve temizlemesidir. Yoksa bir peygamberin şirk koşması, kir ve günaha bulaşması dalalette olması, akıl yönüyle zayıf ve yetersiz olması onun peygamber olmadığını veya olamayacağını açıkça ortaya koymanın yanında böyle bir günaha bulaşmış kimsenin de hidayetçi olması mümkün değildir. Ayrıca şura 52. ayetinde “Allah Resulunu bilgilendirmeden onun bir şeyi bilmesi, ona iman etmesi mümkün değil.” Yine Yunus suresi 15-16 ayetlerinde “Ey Resulüm deki eğer Allah istemese ben bu Kuran’ı size okumazdım.Daha çok kuranı bilmezdim.” Bu ayetlerin ışığında şunu söyleyebiliriz. Değil peygamber, sıradan dünyevi liderler bile her toplumun en önde gelenleri ve en temiz, doğru sevilen, değer verilen insanlar oldukları, hem etik açısında bilinmekte, hem de tarihsel ve toplumsal sosyoloji açısından bir gerçektir. Çünkü toplumsal liderlikler bunu gerektirir.
Fakat alemlere önder, rehber Resul olarak gönderilen peygamberlerde tabi ki bunların kat- kat fazlası değil, onlarda olması bile mümkün olmayan ilahi bir masumiyet vardır.

4- VAHYİN TEBLİĞİNDE MASUMDURLAR:

Allah’ın peygamberlerinin görevi kullarını doğru yola hidayet etmek, ilahi mesajı insanlara ulaştırmak ve tezkiye ile terbiye etmektir. Allah’ın kullarını kemal doruklarına ulaştırmaktır. Bunun için peygamberlerin masum olmalarının gerekliliği kesin delillerle ispatlanmış, ayetlerle tebliğ edilmiştir. Bir peygamberde, hırs, haset, gazap, şehvet, kin, basitlik gibi günahlar olamaz. Çünkü bunlar günah işlemenin temel etkenleridir.
Vahiy alan bir şahıs vahyi alırken masumluk şart ise vahyi tebliğinde de masum olmalı, dünyevi bir haslet, günah, istek arzu onda olmamalı bu konuda ayette şöyle denilmektedir.
(Gerçek şu ki Allah Ademi, Nuh u, İbrahim i, ailesini, ve İmran ailesini alemler üzerine seçti.)
Bu ayetlerin ışığında peygamberlerin, vahyi alışlarında ve tebliğinde, tekâmül hareketleri, bazen anne karnında, bazen çocukluk döneminden başlar. Hicaplar, perdeler bir- bir gözünün önünden kalkar, ilmi kuşatıcılığı, natık oluşları en üst ve son derecesine ulaşır,gördükleri, duydukları netleşir,artık her şeyin batınını, hikmetini net bir şekilde idrak ederler,yakinleri kesindirler. Evet, ayetlerde belirtildiği gibi genelde tüm peygamberler özelde Hz. Muhammed (as.)’ın mutlak itaatleri tüm insanlara farz kılınmıştır. Bu ayette olduğu gibi (Biz gönderdiğimiz her peygamberi Allah’ın izniyle itaat edilsin diye gönderdik. Nisa 63.) ve (Her kime de Allah hidayet verirse, artık onu da şaşırtacak yoktur (Zümer 36-37) Bu ayetlerin ışığında bir de Resülüllah (as)’dan bir rivayetle konuya açıklık getirelim.’İbn Amr b.el-As ‘tan şöyle rivayet edilmiştir:’ben peygamber den (as) duyduğum her şeyi yazardım.Ancak Kureyş beni bundan alıkoydu. Dediler ki: “Sen Resulullah’ın her söylediğini yazıyorsun.Allah Resulü(as) de bir insandır; kızgınlık halinde de, hoşnutluk halinde de konuşabilir (bu yüzden hatada yapa-bilir).ondan sonra yazmaktan vazgeçtim. Bunu Allah Resulüne (as) anlatınca; mübarek parmağıyla ağzını gösterdi ve şöyle buyurdu: yaz nefsim elinde bulunan Allaha yemin ederim ki, bundan( ağzımdan) haktan başka bir şey çıkmaz.) Evet, buraya kadar verdiğimiz deliller, daha çok Allah Resul’ünün (as) ilahi mesajları telakki ve tebliğinde mutlak bir şekilde masum olduğunu ispatlamaktadır. Kur’anı kerim bunu hakimane bir dille söyle beyan ediyor: (Allah, sana kitabi ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah in sana olan fazlı- lütfü büyüktür.) Bu büyük lütuf da masumiyettir. Başka bir ayette, (Eğer o ‘ peygamber’ bize isnaden bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı elbette, biz onu bundan dolayı kuvvetle yakalardık sonrada onun şah damarını keser atardık. O vakit sizden hiç biriniz ona siperde olamazdınız. (Hakka 44-47 ) Bu ayetlerde şunu gösteriyor ki; sürekli kollanıp gözetlenen peygamberler Allah’ın lütfü keremi ile hareket ediyor, masumiyet gözüyle tebliğ yapıyor, topluma yön veriyorlardı. Çünkü Allah, peygambere sebat vermiştir. Böylece elçiler her şeyin tüm varlık âleminin, batınını ve zahirini sebep ve sonuçlarını, maddenin eczasını, bir şeyin nasıl olacağını veya sonuçlarını Allah’ın izniyle bilmekte ve onu Allah’ın izin verdiği ölçüde topluma tebliğ ekmekteydiler. İmam Caferi Sadık(as) söyle buyuruyor:” Ruhul-kudüs (peygamberlerde bulunan ve onları teyit eden kutsi ruh) nübüvvet yükünü taşımakta, Ruhul-kudüs uyumaz, gaflet etmez ve sehiv yapmaz.” Bu hadis yukarıdaki ayetleri teyit eder, peygamberlerin tüm özellikleri ile masum olduklarını ortaya çıkarmıştır. Yine Resulu Ekrem (as) buyurdular ‘bende sizin gibi bir beşerim, yer içer, uyur sizin gibi evlenirim.
Peygamberimiz (as.), bununla şunu ortaya koymak istiyor :” Bende bir beşer olarak bu yüce makamlara ulaştım. Ama her nedense bazı hastalıklı ve kindar çevrelerle onlara uyan saf Müslümanlar peygamberde bir beşerdir hata yapabilir anlayışına, yanlışlığına düşmüşlerdir.

Oysa Kuranı Kerim’de ‘Allah sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir.’ Bir başka ayette ise; şüphesiz biz sana kitabı hak olarak indirdik ki, Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin (Nisa 105.) Bu ayetlerde peygamber( as) ın dayanması gereken iki önemli dayanak zikredilmektedir.
a) indirilen kur’an b) Allah ın gösterdikleri. Bu gösteriyor ki; Peygamberler kitabın ve sünnetin dışında da özel bir çok bilgilerle donatıldıkları ortaya çıkmış bulunmaktadır

Buraya kadar anlatılanların, anlaşılması için bir iki tarihsel rivayeti anlatmak istiyorum; İbni Hişam siyeri İbn-i İshaktan naklen Resulullah (as)ın Mekke den Medine’ye hicretinde Serv mağarasına saklandıklarını şöyle anlatmaktadır: Resulüllah(as) yol arkadaşı Ebubekir Bin Ebukuhafe ile mağaraya geldiklerinde, Ebu Bekir ya Resulullah bekle ben mağarayı bir kontrol edeyim dedi ve mağaraya girdi, içeride bulunması muhtemel zararlı yılan ve yırtıcı hayvanlara hedef olmamak için önce kendisi içeri girdi, her tarafı temizledi, yılan deliklerini tıkadı sonra Resulüllah i (as) içeri davet etti, bu arada bir yılan deliğini tıkamadığını gördü oraya ayağının ökçesini dayadı ve delikten gelen yılan Ebu Bekirin ayağını ısırdı.
(İbni Hişam cilt 3 s.8) Bu rivayetin özüne baktığımızda yukarıda ki ayetlerle çelişmektedir.
Çünkü Allah tarafından her şeyin bildirildiği bir peygamber nasıl olurda bundan gaflet eder ya da Allah’ın korumasında olan bir peygamber ki Allah onu bütün âlemlere rahmet ve hükümran kılsın sonra yılan onu sokmak için mağaraya gelsin bunu gören Ebu Bekir Resulüllah’a bir zarar gelmesin diye kendini feda etsin. Bu olay tamamen masumiyete ters düştüğü gibi de doğruluğu da şüpheli bir rivayettir.

Bir başka rivayette ise, Peygamberimiz (as) Hira mağarasında inzivada iken ışıklar görür, sesler işitir; bunların, cin veya kehanetle ilgili olduklarını sanarak korkar dururdu. Hz. Hatice’ye ‘Ey Hatice! Ben bir ışık görüyorum ben bir nida bir ses işittim, tehlikeli bir şeyler olacağından korkuyorum dedi. Bunun üzerine Hz. Hatice olayı amcası Hıristiyan olan Varaka’ya anlatır. O’da bu gelen melek daha öncede Musa ya gelmiş olan melektir. Daha sonra Hz. Resulullah’a döner, ‘bu muhakkak bu ümmete peygamber olacak der’ (İbni Hişam c.3 s.12 ). Bu iki rivayet gerçektende İsrailiyet uydurmasından başka bir şey değildir. Kur’an; Peygamberi, Allah’ın koruyup eğittiğini, her söz ve eyleminin vahiy olduğunu açıklayacak buna rağmen Resulüllah kendine gelen vahyi bilmeyecek, zanna kapılacak, kendisini cin çarptığını söyleyecek kadar basitleşecek sonra Hıristiyan biri ona sen peygamber olacaksın diyecek ondan sonra rahatlayıp peygamber olduğunu anlayacak. El insaf, el insaf… iftiranın kehanetin bu kadarına da. Bu uydurmalara da birde Fetih suresindeki ayetin tefsirinde ‘Biz sana apaçık bir fetih vermişizdir, böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar’(fetih 1-2 )Bu ayetle Sünni müfessirler peygamberin, geçmişte günah işlediğini, gelecekte de günah işleyebileceğini yani masum olmadığını iddia etmişlerdir. Oysa Ehlibeyt mektebi ve mektebin masum imamları bu ayetleri şu şekilde tefsir etmişlerdir : ”Şüphe yok ki biz, sana apaçık bir fetih verdik, Allah ümmetinin önce yapılan ve sona kalmış olan suçlarını sana bağışlasın ve sana nimetini tamamlasın.” Şimdi bu iki yoruma dikkat etmek lazım, akıl ve mizan sahibi olmak gerekir acaba hangisi Kuran’a uyuyor, hakkı yüceltiyor, peygamberi gerçek yerine koyuyor. Hangisi Allah’ın rızasına uygundur. Sözümüzü Nehcül Belağa da Hz. Ali (as) sözleri ile noktalıyoruz. Gerçek inananları imanları ile hakka teslim olmaları duamızla.

Hz. Ali (as) onu apaydın ışıkla, görünüp duran şüpheleri gideren, delille apaçık yolda İnsanları sapıklıktan kurtaran, doğru yola sevk eden kitapla gönderdi. Mensup olduğu soy en hayırlı soy ve halkı düzene sokacak bir davetle geldi. İlahi hükümler onunla dirildi, siz de onun huyları ile huylanın, çünkü onda uyulacak ilahi huylar vardır, kulların en sevgilisidir, Muhammed (as) onun kuludur, kullarının ulusudur. Allah emrini kesin olarak bildirmek, zikrini yüceltmek, risaleti emin olarak eda etmek için gerçek ve doğru olarak gönderilmiştir.

Bilin ki Allah’ın salatı ona ve soyuna olsun, Muhammed’in (as) soyu gökteki yıldızlar gibidir; bir yıldız gitti mi, öbürü doğar; Allah’ın lütuflarının size verildiğini görüyorum ben.
Vesselam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder