4.04.2009

GADİR-İ HUM HADİSİ VE ONUN NİTELİĞİ

Şia ve Sünni alimlerinin ekseriyeti itiraf etmektedirler ki Hicri 10. yılda, Veda Haccında, Zilhiccet’ul- Haram’ın 18. gününde, Mekke’den dönerken Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Gadir-i Hum denen yerde bütün ashabını bir araya topladı. Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in emriyle önden gidenler geri döndürüldü ve geride kalanların da oraya yetişmesi sağlandı. Şii ve Sünni birçok alim ve tarihçilerin rivayet ettiğine göre 70,000 kişi, imam Sa’lebi (tefsirinde) ve Sibt bin Cevzi’ye (Tezkiret’u Havass’il- Ümme fi Ma’rifet’il- Eimme’de) göre ise Gadir-i Hum’da 120,000 sahabe hazır bulunmuştur.

Peygamber-i Ekrem (s.a.a) minbere çıkarak oldukça uzun bir hutbe okudu. Bu hutbenin çoğu yerinde Hz. Ali (a.s)’ı övdü, Hz. Ali (a.s) hakkında inen ayetleri okudu. Oradaki Müslümanların dikkatini Hz. Ali (a.s)’ın yüce makamına çekti ve şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Ben size kendi nefsinizden daha evla değil miyim?”

Onlar; “Evet, evlasın” dediler.

Bunun üzerine şöyle buyurdu:

“Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır.”

Sonra ellerini kaldırarak şöyle dua etti:

“Allah’ım, onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol, ona yardım edene yardım et, onu yalnız bırakanı yalnız bırak.”

Daha sonra bir çadır kurmalarını emretti, Ali’ye de o çadırda oturmasını söyledi. Orada hazır bulunan bütün ümmete şöyle buyurdular:

“Gidin Ali’ye biat edin; zira ben Allah-u Teala tarafından sizden Ali için biat almakla görevlendim.”

O gün Ali’ye ilk biat eden, Ömer, sonra Ebu Bekir, sonra Osman, sonra Talha, sonra Zübeyr idi. Orada tam üç gün boyunca Ali’ye biat ettiler.

Hafız: Acaba gerçekten sizin anlattığınız gibi böylesine önemli bir olayı büyük alimlerimizin rivayet etmemesi inanılacak bir şey midir?

Davetçi: Sizin böyle bir şeyi söylemenizi beklemiyordum. Halbuki bilindiği gibi Gadir-i Hum olayı güneş gibi aydın ve apaçık ortadadır. Kendini rezil etmek isteyen inatçı ve bağnazlar dışında hiç kimse inkar edemez. Zira güvenilir büyük ve değerli alimleriniz bu büyük olayı, muteber kitaplarında rivayet etmişlerdir. Onlardan sadece bazısını nakletmek istiyorum ki, büyük alimlerinizin ekseriyetinin bunu kabul ettiğini bilesiniz. Ehl-i Sünnet alimlerinden Gadir-i Hum hadisini rivayet eden muteber raviler şunlardır:

1) İmam Fahruddin Razi, “Mefatih’ul- Gayb” tefsirinde.

2) İmam Ahmed Sa’lebi, “Keşf’ul- Beyan” tefsirinde.

Celaluddin Suyuti, “Durr’ul- Mensur” tefsirinde.

3) Ebu’l- Hasan Ali bin Ahmed-i Vahidi en-Nişaburi, “Esbab’un-Nuzul”da.

4) Muhammed bin Cerir Taberi, “Tefsir-i Kebir”de.

5) Hafız Ebu Naim İsfahani, “Ma Nezele Min’el- Kur’ân’i fi Ali’yyin” ve Hilyet’ul- Evliya’da.

6) Muhammed bin İsmail Buhari, Tarih c. 1, s. 375’de.

7) Müslim bin Haccac Nişaburi, “Sahih” c. 2, s. 325’de.

8) Ebu Davud Secistani, Sünen’de.

9) Muhammed bin İsa Tirmizi, “Sünen”de.

10) Hafız bin Ukde, “Kitab’ul- Velayet”de.

11) İbn-i Kesir-i Şafii Dimaşki, Tarih’inde.

12) İmam Ahmed bin Hanbel, “Müsned” c. 4 s. 281 ve 371’de.

13) Ebu Hamid Muhammed bin Muhammed Gazali, “Sırr’ul- Alemin”de.

14) İbn-i Abdulbirr, “İstiab”da.

15) Muhammed bin Talha eş-Şafii, “Metalib’us- Seul” s. 16’da.

16) İbn-i Meğazili eş-Şafii, “Menakıb”da.

17) Nuruddin bin Sabbağ el-Maliki, “Fusul’ul- Muhimme” s. 24 de.

18)Hüseyin bin Mes’ud Beğevi, “Mesabih’us- Sünne”de.

19) Ebu’l- Müeyyid Muvaffak bin Ahmed Hatip Harezmi, Menakıb’da.

20) Mecduddin bin Esir Muhammed bin Muhammed eş-Şeybani, “Cami’ul- Usul”da.

21) Hafız Ebu Abdurrahman Ahmed bin Ali Nesai, “Hasais’ul-Alevi” ve Sünen’de.

22) Süleyman Belhi el-Hanefi, “Yenabi’ul- Mevedde”nin 4. babında.

23) Şahabuddin Ahmed bin Hacer el-Mekki, “Savaik’ul- Muhrika” ve “el-Menh’ul- Melekiyye”de. (İbn-i Hacer, özellikle Savaik’in 1. babının 25 sayfasında bütün bağnazlığına rağmen şöyle diyor: “Bu hadis (Gadir Hadisi) hiç şek ve şüphe taşımayan sahih bir hadistir; içinde Tirmizi, Nesai ve Ahmed bin Hanbel’in de bulunduğu bir cemaat tarafından rivayet edilmiştir. Gerçekten onu rivayet edenler oldukça çoktur.”)

24) İbn-i Mace el-Kazvini, Sünen’de.

25) Hafız Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah Hakim Nişaburi, “Müstedrek”te.

26) Hafız Süleyman bin Ahmed Taberani, Evset’de.

27) İbn-i Esir-i Cezri, “Usd’ul- Gabe”de.

28) İbn-i Cevzi, “Tezkiret’ul- Hevass’il- Ümme” s. 17’de.

29) Ebu Ömer Ahmed bin Abdurrabbih, “Ikd’ul- Ferid”de.

30) Allame Semhudi, “Cevahir’ul- Akdeyn”de.

31) İbn-i Teymiyye Ahmed bin Abdulhalim, “Minhac’us- Sunne”de.

32) İbn-i Hacer Askalani, “Feth’ul- Bari” ve “Tehzib’ut- Tehzib”de.

Ebu’l- Kasım Muhammed bin Ömer Carullah Zimahşeri “Rebi’ul- Ebrar”da.

33) Ebu Said Secistani, “Kitab’ud- Diraye fi Hadis’il- Velaye”de.

34) Ubeydullah bin Abdullah Haskani, “Duat’ul- Huda ila Eda-i Hakk’il- Muvalat”da.

35) Rezin bin Muaviye el-Abdurey, “el-Cem’u Beyn’es- Sihah’is-Sitte”de.

36)İmam Fahr-u Razi, “Erbain”de. (Bütün ümmetin bu hadis hakkında icma ettiğini söylemektedir)

37) Mukbili, “Ehadis’ul- Mütevatire”de.

38) Suyuti, “Tarih’ul- Hülafa”da.

39) Mir Seyyid Ali Hemedani, “Meveddet’ül- Kurba”da.

40) Ebu’l- Feth, “Hasais’ul- Alevi”de.

41) Hace Parsa-i Buhari, “Fasl’ul- Hitab”da.

42) Cemaluddin Şirazi, “Erbain’de.

43) Abdurrauf el-Menavi, “Feyz’ul- Kadir fi Şerh-i Cami’us-Sağir”de.

44) Muhammed bin Yusuf-u Genci eş-Şafii “Kifayet’ut- Talib”in 1. babında.

45)İbrahim bin Muhammed Himvini, “Feraid’us- Simtayn”da.

46) Kadı Fazlullah bin Ruzbehan, “İbtal’ul- Batıl”da.

47) Şemsuddin Muhammed bin Ahmed Şerbini, “Sirac’ul- Munir”de.

48) Ebu’l- Feth Şehristani eş-Şafii, “Milel ve Nihel”de.

49) İbn-i Asakir Ebu’l- Kasım Dimaşki, “Tarih-i Kebir”de.

50) İbn-i Ebi’l- Hadid el-Mutezili, “Nehc’ul- Belağa Şerhi”nde.

51) Alauddin Simnani, “Urvet’ul- Vuska”da.

52) İbn-i Haldun, “Tarih” kitabının mukaddimesinde.

53) Mevla Ali Muttaki Hindi, “Kenz’ul- Ummal”da.

54) Şemsuddin Ebu’l- Hayr Dimaşki, “Esne’l- Metalib”de.

55) Seyyid Şerif Hanefi el-Curcani, “Şerh-i Mevakıf”da.

56) Yahya bin Şeref’un- Nebevi, “Tehzib’ul- Esma ve’l- Lügat”da.

57) Hafız Ebu Bekr Hatib-i Bağdadi, “Tarih-i Bağdadi”de.

58) Nizamuddin Nişaburi, “Tefsir-u Garaib’ul- Kur’ân”da. (Hakeza Taberi, İbn-i Ukde ve İbn-i Haddad Gadir hadisini nakletmişlerdir.)

Velhasıl şu anda hafızam da olduğu miktarını sizlere arz etmeye çalıştım. Aslında büyük alimlerinizden 300’den fazla kişi farklı yollarla Gadir-i Hum hadisini müsned olarak 100’den fazla sahabiden rivayet etmişlerdir.

Eğer tüm ravilerin ismini zikredecek olursak başlı başına bir kitap olur. Bu hadisin tevatürünü ispat etmek için bu kadarını zikretmek yeterlidir sanırım.

Bazı büyük ve değerli alimleriniz bu konuda müstakil kitap bile yazmışlardır. Örneğin: 4. asrın meşhur müfessiri ve tarihçisi olan Muhammed bin Cerir-i Taberi Gadir Hadisi hakkında yazdığı “el-Velayet” kitabında bu hadisi yetmiş beş yoldan rivayet etmiştir.

Hafız Ebu’l- Abbas Ahmed bin Muhammed bin Said bin Abdurrahman Kufi (İbn-i Ukde) “el-Velayet” kitabında bu hadisi 125 yolla 125 sahabeden rivayet etmiştir.

H. 492’de ölen İbn-i Haddad Hafız Ebu’l- Kasım Haskani ise “Kitab’ul- Velaye”de geniş olarak Gadir olayını nazil olan ayetlerle birlikte rivayet etmiştir.

Velhasıl bir avuç bağnaz alimler dışında bütün araştırmacı alimleriniz, Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in Veda haccında (Zilhicce’nin 18’inde), açık bir şekilde Hz. Ali (a.s)’ı velayet makamına tayin ettiğini yazmışlardır.

Hatta Ömer bin Hattab bütün ashaptan daha çok sevinmiş ve Hz. Ali’nin elinden tutarak şöyle demiştir:

“Behhin behhin leke ya Ali, esbahte mevlaye ve mevla kulli muminin ve mumine.”

(Ne mutlu sana ya Ali, benim ve her mümin ve müminenin mevlası oldun.)

Kesin olarak bilinmelidir ki, bu hadis her iki fırka nezdinde de mütevatirdir. Özellikle H. 8. asırda yaşayan büyük alimlerinizden Mir Seyyid Hemedani eş-Şafii “Meveddet’ul- Kurba” kitabının 5. Mevedde’sinde şöyle yazıyor: “Birçok sahabe farklı mekanlarda Ömer’den şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:

“Resulullah (s.a.a) Ali’yi toplumun önderi karar kıldı.”

Daha sonra Ali’nin dost ve düşmanları hakkında dua ettikten sonra şöyle buyurdu: “Allah’ım, sen onlara benim şahidimsin.” (Yani ben risaletimi tebliğ ettim.)

Ömer devamla şöyle diyor: O anda güzel yüzlü ve güzel kokulu bir genç yanımda oturmuştu, bana şöyle dedi:

“Peygamber-i Ekrem (s.a.a) öyle bir akit yaptı ki, o akdi münafıktan başka bir kimse bozamaz; öyleyse o akdi bozmaktan sakın.”

Bu olaydan sonra Resulullah (s.a.a)'in yanına giderek şöyle dedim: “Sen Ali (a.s) hakkında konuşurken yanımda oturan ve güzel kokulu bir genç de bana böyle şöyle dedi. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu:

“O, Adem oğullarından değildi; o Cebrail idi ve Ali hakkında söylediklerimi size tekit etmek istiyordu.”

Resulullah (s.a.a)’in Allah-u Teala’nın emriyle ashapla yaptığı akit, daha iki ay geçmeden bozuldu, heva ve heveslerine uyarak biatten el çekildi, hakk terk edildi, yapmamaları gereken şeyleri yaptılar, Hz. Ali’nin evinin kapısına ateş yığdılar, kendisine kılıç çektiler, hakaret ettiler, zorla, tehditle, kavga ve gürültüyle başkasına biat etmesi için camiye götürdüler! Şimdi insafla konuşunuz, acaba ashabın Hz. Ali’ye karşı böyle davranmaları doğru muydu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder