23.04.2009

-EHL-İ SÜNNETİN HİLAFET KONUSUNDAKİ GÖRÜŞÜ VE BU GÖRÜŞÜN TENKİDİ

Ehl-i Sünnet'in konu hakkındaki görüşleri malumdur. Şöyle ki; Rasu1ullah (s.a.a) vefat ettikten sonra kimin hilafet makamına geçeceğini söylememiştir. Sahabenin Ehl-i Hall vel Akd (önde gelenler) olanları Sakife-i Beni Saide'de toplanarak Ebu Bekr-i Sıddık'ı, onun Rasulullah (s.a.a) nezdindeki makamını nazara alarak, halife olarak seçmişlerdir. Ve Ehl-i Sünnet kitaplarında nakledilen bir hadise göre Rasulullah'ın Ebu Bekir'i hastaladığı zaman kendi yerine namaz kıldırmaya gönder diğine istinad ederek "RasuluHah (s.a.a) dinimiz hususunda O'nun bize önderlik yapmasına razı olmuştur da biz dünyamız için neden O'nun önderliği ne razı olmayalım?!" demişlerdir. O halde onların görüşlerini şu şekilde özetleyebiliriz: 1- RasuluHah (s.a.a) kimseyi açıkça hilafet için tayin etmemiştir. 2- Hilafet ancak şura ile olabilir. 3- Ebu Bekr'in halifeliği sahabenin büyüklerinin seçimiyle gerçekleşmiştir. Ben bu görüşü Maliki mezhebine mensup olduğum zaman bütün gücümle savunuyor ve onun doğruluğuna "Şura" ile ilgili ayetleri delil gösteriyordum. Hatta yönetim hususunda İslam dininin demokratik bir seçimi önerdiğini ileri sürüyor ve günümüzde gelişmiş ülkelerin bile iftihar ettikleri bir ilkeyi, dinimizin asırlar önce uygulamaya koyduğunu söyleyerek iftihar ediyordum "Batılılar Cumhuriyet düzenini tam manasıyla ancak 19. asırda tanımışlardır; oysa İslam 6. asırda bunun uygulanmasım başlatmıştır." diyordüm . Fakat Şia alimleriyle mülakat edip, kitaplaram okuyarak, kitabımızda değindiğimiz ikna edici delillerden haberdar olduktan sonra, yani apacık hücceti görünce bu görüşümü değiştirdim ve ümmetin Allah ve Peygamber (s.a.a) tarafından tayin edilen bir önderinin var olması gerektiğine ve bu işin "Şura"ya (seçime) bırakılmış olamayacağına inandım. Zira; "Sen ancak bir korkutucusun; her bir kavmin hidayet edeni vardır." diye buyuran celal sahibi Allah'a bir ümmeti imamsız ve öndersiz bırakması yakışmadığı gibi Rasulullah'ın (s.a.a) merhameti de ümmetini başıboş kalmasına razı olmazdı. Özellikle de Rasulullah (s.a.a)'ın, ümmetinin bölünmesinden(1) önceki yaşantılarana geri dönmesinden(2) dünyaya meyledip(3) birbirileriyle savaşarak birbirilerinin boyunlarını vurmalarından (4) ve bilahere yahudi ve Hiristlyanların sünnetlerine tabi olmalarından(5) korktuğu herkesce ma'umdur.--- -----------ı - Sahih-i Tirmizi, Ebu Davud, İbn-i Mâce ve Müsned-i Ahmed, c2, s.3322 - Sahih-i Buhari, c7, s209. "Bab'ul Havz' ve c.5, s1923 - Sahih-i Buhari c.4. s.63.4 - Sahih-i Buhari. c7, s1l25 - Sahih-i Buhari. c.4, s144 ve c.8. s151.EHL-İ SÜNNET VE ŞİA 'DA İNANÇ..../ 71 Ümm'ül Mü'minin Ebu Bekr'in kızı Aişe, Ömer yaralandığı zaman birilerini yanına gönderip "Kendinden sonra ümmet-i Muhammed'e (s.a.a) bir halife ta'yin et, onları başıboş bırakma! Zira ben onlar arasında fitne çıkacağından korkuyorum" demiştir.(1) Veya Ömer'in oğlu Abdullah, babası yaralandığı zaman, O'nun yanına gidip; "Halk senin kendi yerine birini tayin etmiyeceğini hayal ediyor. Halbuki senin bir deve veya koyun sürün olurda sürü yü korumakla görevlendirdiğin çoban onu başıboş koyarak sana gelirse, çobanın onlan zayi ettiğini söylersin. Oysa halkı korumak daha çok gerekli bir konudur(2) der . Hatta müslümanların şura ile halife seçtikleri 1. Halife Ebubekir şura ilkesine de gövenmeyerek kendisinden sonraki halifeyi bizzat kendisi ta'yin etmişti ki ihtilafı, bölünmeyi ve fitneyi önlesin! Hz. Ali (a.s) 1. Halife Ebu Bekir'e bi'at etmesi için Ömer'in baskısına mar'uz kaldığı zaman bu durumu haber vererek şöyle buyurmuştu:
"Sağdığm sütten elbette sana da bir pay ulaşır." (3) Ömer'i hilafete adayan Ebubekir'in kendisi bile şuraya inanmadığına göre Rasulullah'ın; (s.a.a) kendi yerine hiç
--------------ı - El lmamet'u ves-Siyase (Müellifi İbn-i Kuteybe), c.1 s.282 . Sahih-i Müslim, c.6. s.5. "İstihlaf ve onu terketmek" babı. 3. El lmamet'u ves-Siyase, c.1, s.1872 / DOĞRULARLA BİRLİKTEkimseyi tayin etmeksizin bırakıp gittiğini nasıl kabul edebiliriz? Acaba Peygamber (saa) Ebu Bekir, Aişe ve Ömer'in öğlu Abdullah'ın bildiklerini? Hilafetin halkın seçimine bırakıldığı takdirde bunun fikir ayrılığına hatta fitne ve ihtilafa yol açacağından haberi yok muydu? Özellikle de mes'ele en önemli makamın kimin eline geçeceği ile ilgiliydi. Nitekim bu bölünme ilk defa Sakife'de Ebubekir'in hilafete seçilmesi için yapılan toplantıda apaçık ortaya çıkmıştı. Ensar'ın büyükleri; Sa'd ibn-i Übade, oğlu Kays ibn-i Sa'd Zübeyr ibn-i Avvam.(1) Abbas ibn-i Abdul Muttalib ve diğer Beni Haşim oğulları ve bazı sahabeler Ebubekir'in halife olmasına karşı çıkıp hilafetin Hz. Ali'nin hakkı olduğunu söylediler ve yakılmakla tehdid edilinceye kadar Hz. Ali'nin evinde oturup Ebubekir'e bey'at etmeyi protesto ettiler.(2) Şia ise Ehl-i Sünnet'in görüşünün aksine Rasulullah (s.a.a)'ın Hz. Ali'yi kendi yerine halife olarak tayin ettiğine ve buna bir çok yerlerde özellikle de "Gadir-i Hum"da temas ettiğine inanıyorlar. Şia'nın bu konuyla ilgili olarak ortaya koyduğu deliller, kolayca göz ardı edilmesi mümkün olan boş ve zayıf deliller değildir. Zira; bu konuda nazil olan Kur'an-ı Kerim ayetleri mevcuttur ve değişik dallarda eserleri olan meşhur alimler bu hususla ilgili hadisleri genişçe nakledip tarih ve hadis---------1-Shih-i Buhari,c.8, s.26," Bab'u Recm'ül Hablâ Min'ez Zina"2-Tarih'ul Hulefa (Müellifi İbn-i Kuteybe) c.1, s.18 ve sonrası.
EHL-İ SÜNNET VE ŞİA'DA İNANÇ......./ 73kitaplarını doldurmuşlardır. Böylece nesilden nesile hadis alimlerinin kaydettiği bu hadisler bütün İslam alemine yayılmıştır. Öyle ki RasuIullah (s.a.a)'in bu konuya çok önem verdiği dikkatli araştırmacıların bildiği bir gerçektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder